Kayıtlar

Mayıs, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

NE İSA’YA YARANABİLDİN NE MUSA’YA İK !

Öyle bir departman düşünün ki seveni yok denecek kadar az. Ne yapsa yaranacak hadi yaranamadı sığınacak liman bulamaz. Çalışan der ki yönetimin yanında, yönetim der ki ne çok kolladın sen çalışanı. Bu durumda arada sıkışan İK da sıkışmalar, daralmalar, son aşamada da salmalar olur. Büyük bir öz veriyle işe girişen ve en doğrusunu yapalım diye işe başlayan İK arada çorbayı kaynatalım yetere mi döner dersiniz? Çorba burada kimseye dokunmadan işimize bakabilme yetisini betimlemektedir sayın okuyucu. Ve de idealleri çeyiz sandığına kilitledikten sonra, olduğu kadarına razı olan İK çalışanı için hiç kolay değildir bu durum. Yeterince dramatize ettiğime göre mevzuu derinleştirebiliriz şimdi. Evet, sevgili İK neferi arkadaşım ne bekliyordun ki? Zaten bölgesel açıdan senin yerin belli tampon bölgesin. Çarpışmaların hızını azaltmak, etkiyi minimize etmek o arada da iş yapmak birinci vazifen. Koca koca kurumsallarda bile iş dönüp dolaşıp bireysel ilişkilerde ki sorunlarda tıkanıyorsa yapaca

HANGİ DEPARTMAN DAHA GEREKLİ? BİR DE HAKİKATTEN BU İK NE İŞ YAPAR?

İşletmeler yaşayan organizmalardır derler. Sonrada derler ki mesela her departman bir organ belki birkaç organa denk düşer. Sonra yine çay arası verilir, çaktırmadan İK hakkında, X departman müdürü genel müdüre ‘yahu sadece para harcayan bir departman mı olur? İK ne gereksiz bir departman?’ deyiverir. Biraz önce konuşulan tüm bıdı bıdılar oldu mu size şimdi hep bir çöp. Herkesin gözünde kendi departmanı en gerekli departman. O olmasa işletme ölür! Hele ben gitsem iş yapamazlar modu var, o ayrı konu. İnsan kaynakları ne yapıyor ki? Kafalarda ki deli değil, zır deli soruların başında bu gelir? Ama İK’nın işi tabi herkesin yapabileceği türden görülür. Çünkü sanılır ki İK sadece işe adam alır, adam çıkartır. Kardeşim performans desem bilgisayarının, arabanın hızından başka bir şey gelmez aklına, yetkinlik desem o ne çeşit etkinlik dersin, olmadı yetenek yönetimi desem aklına acun gelir ‘yeteneksizsiniz’ malum, sen hala neyin peşindesin acaba? Herkese göre en mühiminin kendi işi olması

İK SÜREÇLERİ KATİLİ İŞVEREN OLMANIN GARANTİLİ BEŞ YOLU!

ÇALIŞANA META MIDIR? NEDEN OLMASINLAR YAHU! Çalışanı bir meta gözüyle bakan işletme felsefesi bellidir; biri  gider, diğeri gelir. Bu işletmenin bağlanma sorunu vardır aslında. Kime kıymet verse hop başka şirket kapmakta. O ise kendime dönüp iyileştirme mi yapsam diye düşüneceğine, dağa küser dağın haberi yok. Der ki gelen ağamsa, giden de paşam ve sömürge imparatoru ilan eder kendini. Çalışanın artık eti mi olur, sütümü bilinmez yararlanmak üzerine kurar sistemi. Kıymetsiz olan çalışanlar işletmeyi bir pazar yeri gibi doldurup doldurup boşaltırken, aslında ne kadar zarar uğrar hesaplamaya kalksa matematiği yetmez. En yakın ilişki uzmanı tavsiyem olur. EĞİTİM Mİ? HEP MASRAF BUNLAR! Eğitim bütçesi değil lafı edildiğinde tüyleri diken diken olur işverenin. Ne eğiti mi? Ayşen iyi kız yanına oturtun öğrensin! İyi de geçen ay Ayşe’nin yanına iki yeni personel oturduk, oturmasıyla kalkması bir oldu diyemezsin. Çünkü o Ayşe’nden çok emin. Ayşen iyi eğitmen! Nereden bu vasıf;

ORYANTASYONDA NE UMDUK NE BULDUK!!!

Kurumsal hayat dedikleri altın yaldızlı yazılarla, ışıklı tabelalarla çevrili bir yermiş gibi hissettirilir hep. Koca koca Ceo’la çıkıp ‘biz daha kurumsalız, hayır biz’ nidalarıyla aşık atarlar birbirleriyle. Bizde kurumsal firma deneyimi peşinde koşan avareler olarak dolaşır dururuz. İlk kurumsal firma gününde beklenti zirvededir haliyle. Artık patronun iki dudağı arası yoktur, artık bilmem kaç derecede yıkayacaklar, pardon değerlendirecekler beni, öz güveni yakamızı daha dik konuma almamıza gerekçe olur. Kurumsal firma oryantasyonu diye bir şey var. Bildiğin bu çaycı, bu muhasebeci, bu satın almacı uzak git,bu müdürün müdürü… Oryantasyon eğitim salonunda bir iki anlatım, ele tutuşturulan birkaç katalog, kim çizdiyse geri dönüp bakmamış belli bir organizasyon şeması. Şaka şaka o kadar da değil belki de biraz dramatize de mi etmeyelim? İlk gün heyecanı içinde ayaklarımızın canının çıktığı kurumsal yeni gıcır ayakkabılarla gün giderken ayaklar gitmemeye niyet eder. Ama vazgeçmek yo

KÖTÜ MÜLAKAT YOKTUR, KÖTÜ MÜLAKATÇI VARDIR!

KÖTÜ MÜLAKAT MI DEDİNİZ; LÜTFEN ÖNDEN BUYURUNUZ! Yüksek Lisans yaptığım dönemde tamamen deneysel amaçlı ve de iyi bir yer çıkarsa neden olmasın umutlu birçok iş başvurusunda bulundum ve görüşmeye katıldım. Amacım mülakat deneyimimi arttırmakken başa öyle ilginç olaylar geldi ki başladım bunları yazmaya. Şimdi küçük bir kısmı paylaşıyorum. Anlayacağınız arkası yarın;) UYANIK OLMAK Buradan çıkaracağınız ilk sonucun akıllı, kurnaz olmak olduğunun farkındayım. Oysa ben ilk anlamıyla kullandım kelimeyi; mülakata girmeden önce uykudan uyanmış ve ayık olmak gerekir öncelikle. Her şey yaşanmışlık kokar bu blogda fantastik dünyalara yer yoktur. Bu da bizzat deneyimlediğim bir husus olduğundan yazma gereği duydum. İsmi lazım değil bir araştırma firmasında sabah saat 09.00 sularında ki İnsan Kaynakları Müdürlüğü pozisyonu  görüşmesinde esnemekten çenesi çıkan hanım abla hala gözlerimin önünde. Çapak konusuna hiç gelmeyelim. El yüz yıkansın olmadı ıslak mendilim var. Uyanamamış halinin te

İNSAN KAYNAĞINA GİRİŞ: DERS BİLMİYORUM Kİ KAÇ???

İnsan kaynağına girişi okuyanlar buradan fersah fersah tanımlar çıkmasını beklemesin diye başlığa imzamı atıverdim bilmiyorum ki kaç diyerekten. Olur ya kitabi bilgiler gelir aklınıza, şuradan alıntılar buraya göndermeler. Belki yeri geldikçe olur ama ziyadesiyle nefes alan bir blog olması amacındayım. Nefes alsın yeter demeyin daha iyi olsun diye hep bunlar;)  İnsan kaynaklarıyla ilk tanışmamız, bu işin eğitimini almadıysak bile çalışmak vaktimiz geldi diyerek iş aramaya başlamamızla mümkün olur. Çalışan her birey ama bir İk'cı tarafından ,ama bir stepne İK'cı tarafından ama patron İK'sı aracılığıyla merhaba insanın kaynağının giriş noktası der. Mülakatlar İK denilince herkesin aklına gelen ilk argümanlar olur, hiç değişmez. Ve her iki taraf içinde unutulmaz anılara imza attıracak olaylara gebe görüşmelerdir her biri. Oysa İK birçok fonksiyonuyla çok kapsamlı bir şekilde kurum içerinde insan olan kaynağı ilgilendiren her sürecin takipçisi ve uyarlayıcısıdır. Ülkemizde